NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
40 - (996) حدثنا
سعيد بن محمد
الجرمي. حدثنا
عبدالرحمن بن
عبدالملك بن
أبجر الكناني
عن أبيه، عن
طلحة بن مصرف،
عن خيثمة ؛
قال:
كنا
جلوسا مع
عبدالله بن
عمرو. إذ جاءه
قهرمان له،
فدخل. فقال:
أعطيت الرقيق
قوتهم ؟ قال:
لا. قال:
فانطلق
فأعطهم قال:
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم: "كفى
بالمرء إثما
أن يحبس، عمن
يملك، قوته".
[ش
(قهرمان) هو
الخازن قائم
بحوائج
الإنسان. وهو
بمعنى الوكيل.
(قوته) مفعول
يحبس].
{40}
Bize Saîd b. Muhammed
El-Cermî rivayet etti. (Dediki): Bize Abdurrahmân b. Abdilmelik b. Ebcer
El-Kinâni, babasından, o da Tâlhatü'bnu Musarrif'den, o da Hayseme'den naklen
rivayet etti. Şöyle demiş:
Abdullah b. Amr ile
birlikte oturuyorduk. Anîden ona bir vekîl-i harcı gelerek içeri girdi,
Abdullah ona:
— «Kölelerin yiyeceklerini verdin mi?» diye
sordu. Vekil:
— «Hayır.» cevâbını verdi. Abdullah:
— Öyle ise git de onlara yiyeceklerini ver;
(zîrâ) Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
«Bir kimseye günah
nâmına sahibi bulunduğu kimselerin yiyeceğini vermemesi yeter.» buyurdular-,
dedi.
İzah
Birinci hadîs-i şerîfde
zikri geçen Allah yolundan murâd: Cihad'dır.
Iyal: Bir kimsenin
nafakaları kendine Ait olan çoluk, çocuğu annesi, babası, karısı ve
hizmetçisidir.
Kahraman: Bir kimsenin
işlerine bakan vekil-i harcı, demektir. Kelime fârisiden alınmadır.
Nevevî diyor ki: «Bu
bâbdan murâd: Çoluk çocuğun ve diğer aile efradının nafakalarını vermeye teşvik
ile bu husustaki sevabın büyüklüğünü beyândır. Çünkü aile efradından
bazılarının nafakasını vermek karabet dolayısiyle vâcip, bâzılarının nafakası
da mendûbdur. Böylelerine nafaka vermek sadaka vesile olur. Bâzılarının
nafakası da nikâh yahut mülk-ü yemin
sebebiyle vâcib olur. Bunların hepsi faziletli ve şeriat tarafından teşvik
edilen şeylerdir.
Aile efradına nafaka
vermek nafile sadakadan efdaldır. Onun için İbni Ebî Şeybe' nin rivayetinde
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'
«Sevap itibâri ile bunların
en büyüğü ailene sarfettiğindir.» buyurmuştur. Hâlbuki bâbımızın birinci
hadisinde Allah yolunda ve köle azadı hakkında sarfedüen dinarın faziletini
beyân buyurmuştu. Arzettiğimiz sebepten dolayı aile efradına verilen nafakayı
bunların hepsine tercih buyurmuş, son hadisde:
«Bir kimseye, mâlik
olduğu kölelerinin nafakasını vermemek günah nâmına yeter.» diyerek bu ciheti
bir daha te'kid eylemiştir.»
Kaadı îyâz'ın beyânına
göre bu nafaka vâcib olduğu için başkalarından efdaldır. Çünkü vacibin sevabı,
nafilenin sevabından çok olur.
Müslim sarihlerinden
El-Übbi burada şunları söylemiştir: «Hadîs-i şerif nafakadan muradın zaruriyyât
olduğunu gösteriyor. Zira verilmesi farz olan nafaka zarurî ihtiyâçlara aittir.
Aile efradının ihtiyâçları yokken onlara nafaka vermek, farz değil; mendûbdur.
Anlaşılan şudur ki: Sadaka vermek ihtiyâcı olmayan âile efrâdına nafaka
vermekten efdaldır. Meselâ bir adamın elinde iki dinar parası olup bunlardan
biri aile efradının zarurî ihtiyâçlarına kâfi gelse, diğerini sadaka olarak
başkalarına vermesi efdal olur. Nafaka hususunda çoluk çocuğun küçük olmaları
şart değildir.
Ebû Kılâbe' nin: Küçük
çocuklar, tâbirini kullanması, bir kayd-ı ihtirâzi değil, ekseriyetle vâki
olanı beyândır. Çünkü ekseriya nafakaya muhtaç olanlar küçük çocuklardır.
Eyyûb-u Sahtiyanı' nin
arkadaşlarından biri şunları söylemiş: Eyyûb'Ia birlikte filân dağın üzerinde
idik; Susamıştım. Ona susuzluğumdan şikâyet ettim:
— Beni giydirirsen seni sularım, dedi.
— Giydiririm, dedim;
— Yemin etmedikçe inanmam, dedi. Ben de yemîn
ettim. Bunun üzerine Eyyûb ayağı ile bir kayanın üzerine vurdu. Ve:
— Ey kaya! Allah'ın izni ile bizi sula, dedi.
Arkacığından kayadan bir kaynak fışkırdı. Ben, Eyyüb'un pek büyük ibâdet
yaptığını bilmiyordum. Yalnız çoluğunun çocuğunun
nafakasını güzelce verirdi.»